Adnan Kahveci, neye kızmıştı?

Rahmetli Adnan Kahveci, “insan” olarak bu ülke için iyi şeyler yapmak isterdi. Ama göz önünde olmak, tanınmak, ünlü olmak hep bireylerin önünü kesen, kendi olmalarına imkan tanımayan bir durum. Bunu, dinlenmek istediğinde bile dinlenememişlikten bunalan Adnan Kahveci’den duymuştum. “insanlar, ömürlerini hep rol yaparak tüketiyor, yazık”
Dönemin Orman Bakanı Vefa Tanır’ı takip ediyorum. Uzungöl’e çıktık. Göl çevresindeki incelemeleri tamamlamak üzereydi bakan. Uzungöl Belediye başkanı Mustafa Özen, kolumdan usulca çekip, diğer meslektaşlarımdan geri kalmamı sağladı, ardından da kulağıma, “ Adnan kahveci burada, karısı ve çocuklarıyla, bu gece burada kalacaklar. Dilersen kal, onunla görüşürsün” dedi. Sevindim. 

 Orman Bakanı Vefa Tanır’ı iki gün izledik ama doğru dürüst bir haber yapamadık.Bizi tatmin edecek ne bir açıklaması ve ne de haber olabilecek bir iş yapmıyor, sivri laflar etmiyordu. Sıkılmıştık aslında bundan. Kahveci’nin Uzungöl’de olmuş olması beni daha çok etkiledi. O dönemde şimdiki gibi cep telefonları yoktu ve normal telefonlar bile yaygın değildi. Hemen bir fırsatını bulup şefimi aradım. Durumu ona anlattım. “ tamam sen bakanı bırak, Kahveci ile kal” dedi.

 

 “Haber atlatma” vardı önceleri gazeteciler arasında, “asparagas(uydurma) haber” değil yanlış anlaşılmasın, bir başka meslektaşında olmayacak, olamayacak bir haber, meslekte önemlidir. Her ne kadar samimi meslektaşlar arasında ufak tefek kırılganlıklara veya küslüklere de yol açsa, bu tatlı rekabet mesleğinin bir cilvesi olarak görülürdü. 
Hele Adnan Kahveci, Maliye bakanlığı’ndan özellikle kendi ifadesiyle “kdv yolsuzlukları” ile ilgili çalışmaları yüzünden azledilmiş bir “süper bakan” olarak ortalıklarda gözükmüyor ve hatta gazetelerde hakkında çıkarılan “aşk” dedikodularının ailesi ile arasında oluşturduğu tahribatı gidermeye çalışıyordu.
 Uzungöl’e de eşi Füsun hanımın memleketi Malatya’nın Arapkir ilçesi’ndeki bir aylık tatilinin ardından gizlice kaza yaptığı 34 Ak 162 plakalı toyoto coralla marka otomobiliyle gelmişti. Yanında o zaman eşi Füsün hanım, 13 yaşındaki kızı Aslıhan ve 10 yaşındaki oğlu Cihan vardı. 1992 yılının Ağustos ayının son günleriydi. Meclis tatilde olduğu için de medyadan uzaktı o günlerde. Yeni dönem meclisin açılışına yetişmek için de tatilinin Uzungöl’de bittiğini söylüyordu.
 Orman bakanı Vefa Tanır’ı Uzungöl’den uğurladıktan sonra ben İnan kerdeşler tesislerine geri döndüm. Meslektaşlarıma çaktırmayacaktım tabi, çakmadılar da zaten. O zaman Uzungöl’de şimdi ki gibi tesis enflasyonu da yoktu. Adnan beyi aradım tesiste yoktu. Göl kenarında Füsun hanımla gezintiye çıkmışlar meğer. Çocuklar, tesis delerdi.
Akşam oldu, rahmetli belediye başkanı Mustafa Özen, Adnan Kahveci, Füsun Kahveci, Aslıhan ve Cihan bir de tesislerin sahibi Dursun Ali İnan’la oturup güzel bir alabalık yedik. Bir de kuymak derken ardından da tesisin bir odasına çekildik ve çay sohbeti yaptık. Gece geç saatlere kadar Kahveci’nin gelecekte tasarladığı işlerle ilgili konularla zaman zaman yazılmamak kaydı ile anlattıkları oluyordu.

 

Anavatan Partisi’nde Genel başkanlık sorunu olduğunu Mesut Yılmaz’ın vizyon yaratacak bir icraatının olmadığını söylüyor ve yazılmak kaydı ile de “ya adam gibi genel başkanlık yapar ya da beni karşısında bulur” ifadesini orada kullanıyordu. Ben de bunu haber yapmıştım, Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştı.
Adnan Kahveci, Dr Alev Karaca ile hakkında çıkan “dedikodu”larla( şimdi günümüze bir bakın bakalım, o dönemde önemli işler yapmaya kalktığınızda sizin önünüzü kesmek için neler yapılmıyor ki. Ama bugün, ses kayıtları, görüntüler ve bir çok argümanla var. O dönemde telefon dinlemeler yok, görüntü yok sadece dedikodularla insan yıpratılıyor ve önü kesiliyordu işte.Andıçlar, ihtilal planları vs. vs. işte gerisini siz düşünün ) ilgili bir şey söylemiyor ama ,” insan tanınmasın. İyi şeyler yapmaya kalkmasın. Bu ülkede hemen bir etiket veya karalama kampanyasına kurban gidebilir. Binlerce seçmenin tercihi ile ilk sırada Milletvekili seçilirsiniz ama birileri bunu kaldıramaz, pat bir yerde atar sizi ateşe, hakkınızda olmadık şeyler atar ortaya ve siz döner onunla uğraşır, temizleme çabasına geçersiniz. İnsanlar, işi gücü bırakıp, hep rol kesiyorlar, rol peşinde hayat sürüyorlar yazık. Onun için, ünlü Ünsanların özel yaşamı diye bir şey olamıyor. Meşhur ve tanınmış insanlar, aslında en yalnız “insan”lardır. Onlar da “rol icabının” yaşamını sürerler sadece. Yani, hayatları hep başkalarının rolleri üzerinde akıp gider, kendileri olamaz ve yaşayamazlar”.
Bunları ortaya söylüyordu, belli ki Füsün hanıma da işittiriyordu. Ama Füsun hanım, son derece zeki ve de elbette eşini kıskanan bir ünlü eşiydi. Dikkat ettim, Adnan beyin konuşmalarında hiç araya girmiyor ve sadece çok iyi dinliyordu. Zaman zaman Aslıhan ile Cihan’ın cam kenarında oturmasından kaynaklanan sözlü dalaşmalarına müdahale ediyor, çocuklarla ilgileniyordu.

 

 Uzungöl’de sabah erken kalktıktan sonra Adnan Kahveci, eşi Fusün Kahveci ve çocuklarla önce tesisler için alabalık üretilen yere gidip orada bir süre balıkları yemlediler. Adnan bey, balıklarla oynadı bir süre, elleriyle tutmaya çalıştı. Elinden balıklara yem yedirdi. Sonra ahşaptan yapılmış asma köprüden geçip bir demlik çay içtik.
Yola koyulacağız. Adnan bey, “bakanken gittim ama o zaman bir şey anlamadım, işin yoksa şu sumela manastırına da bir gidelim, ondan sonra seni bırakırız. Biz Sivas’a devam edeceğiz” dedi. Yenge Füsun hanım, Aslıhan ve Cihan’la arka koltuklara geçti. Ben de Füsun hanım öne otursun dediysem de Füsun hanım, “siz sohbet ediyorsunuz” diyerek, beni on koltuğa buyur etti. Rahmetli Adnan bey, geçti direksiyona. Dursun Ali İnan, Uzungöl Belediye Başkanı(rahmetli) Mustafa Özen uğurladılar.

 

Yol boyunca da Adnan kahveci, bakanlığı döneminde yaşadıklarından söz etti. (Maliye ve Gümrük bakanlığı tek bakanlıktı ve Çay işletmeleri de bu bakanlığa bağlıydı)Bir keresinde gece çay fabrikasına baskın yapışını anlatırken, kapıda bekçinin buna izin vermeyişini şöyle anlatıyor;

 

“sivil arabaylayız. Makam aracı değil de, gece geç saatte sarptan dönüyoruz. Bir çay fabrikasına gidelim dedik. Kapıya dayandık, bekçi bırakmaz içeri girelim. “ne yapacaksınız içerde, bu saatte fabrika mı gezilur” dedi sokmadı. Mecbur kaldık , “ben maliye ve gümrük bakanı olduğumuz söyleyelim bari dedik, bu seferde bekçi bize inanmadı. Tanımadı da. Açtı müdüre telefon, “haburiye iki kişi gelmiş, ediyki ben iyim maliye bakanı Adnan kahveci, müdürüm ne yapayım. Fabrikaya girmek isteyi” müdür bey ne dediyse bize baktı, kafasını salladı ve sonra açtı kapıyı, gezdik fabrikayı tam çıkarken bir de baktık ki fabrika müdürü gelmiş” ben bunu anlatırken bizim insanımız, görevine sadıktır. Hangi görevde olursa olsun, asla su istimal etmez. O bekçi işte öyle bir bekçiydi.Ona teşekkür ettim tabi, o görev anlayışından ötürü.

 

 İndik sahile, yol boyu havada güzel ama Adnan bey gaza basmıyor. 60-70 kilometre hızla seyrediyoruz. Ben daha yeni ehliyet almışım,heyecan var. Güya şoförüz ya “Adnan abi, araba mı gitmiyor, yoksa sen mi sürmüyorsun” diye sordum. Döndü baktı, sonra arka koltuklara baktı ve bana dedi ki, “arabada ailem varken otoban dahi olsa 80 kilometre hız sınırını yukarı geçmem ama kendi başıma sürersem de 80 felan tanımam . sensen ol sende öyle yap. Ben çocuklar arabadayken hiç aşırı sürat yapmam bu benim prensibimdir” bunu duyduğum için ben Adnan Kahveci’nin trafik kazasını doğal karşılamadım ve hala aynı kaygılarım devam ediyor.
Maçka’ya doğru giderken bu kez de yolda yürüyen yaşlı bir adamı arabaya almasını anlatıyor., “durdum, gel hacı amca dedim. Kapıyı açtım. Nereye gideceksin dedim. Çarşıya ineceğim dedi. Bana dualar felan etti ardından dedim ki, ne var ne yok. Nasıl beğeniyormusun hükümetin çalışmalarını, maliye bakanının çalışmalarını. Başladı dertlerini sıralamaya, genelde hoş memnun gibi gözüktü sıra maliye bakanına gelince “çay parasini gene az verdi, hem de bizum buralidur. Ayiptur o bile bize az para verdukten sonra gerisini sen düşün artuk ” demez mi. Bişey demedim. İneceği yere geldik. Para vermeye kalktı, almam dedim bana dua eyle. ‘Kimsun, kimlerdensun sen’ dedi. Adnan kahveci, tanır mısın? “tanimam olur mi ne dersun” dedi mahcup oldu, geldi boğazıma sarıldı, öptü sonra da “az önce deduklerumden alınma sakın,saol, yolun açık olsun” dedi.

 

 Sumela Manastırına tam gireceğiz, araba durdu. “benzin bitti “dedi. Oralarda da benzin bulmamız mümkün değil, “aşağıdan alacaktım ama kilometreyi hesap ettim, döneriz diye düşündüm ama demek ki bir yerde yanlış yaptık” dedi. Sonra çıktım işletmeye ve oradaki orman memurlarına durumu anlattım. Bir bidonla benzin getirdiler.5 litre kadar benzini döktü görevliler, araba çalıştı. Meğer aslında arabada benzin varmış ama filtre tıkanmış, arabada da yedek filtre varmış zaten. Adnan bey Orman memurlarına 50 bin lira verdi, memurlar once almadılar. Sonra da Adnan bey onlara, “devletin benzini veriyorsunuz, bunu alın ve bir deftere de yazın, kayda geçirin. Kendi benzininizi vermiyorsunuz kim, kim olursa olsun bu tur şeylerde tanıdık iltiması olmaz” diye de kızdı hatta.
 Sonra sumela manastırına aşağıdan yürüme çıkıyoruz. Ben Aslıhan ve cihan’la, onlar da Fusun hanımla ağır ağır çıkıyoruz. Bir ara patika yolun keçi yolu diyebileceğimiz kesiminde daha kestirmedir diye Aslıhan buradan çıkalım dedi. Biz çocuklarla ordan çıkarken Aslıhan’ın ayağı kaydı ve düştü. Adnan bey aşağıdan , “dikkat et aslı, terliklerlesin oradan çıkılır mı dedi” o sırada Aslıhan’ın babasına duyamayacağı şekildeki tepkisine tanık oldum. “sanki bizi çok düşünür de” diye bir ifadeyi, sanırım Cihan’a duyurmak için söyledi. Cihan’da güldü. Cihan benim kolumdaydı, Aslıhan bizden önde gidiyordu. Onun için Aslıhan’ın ayağının kayıp düşmesine engel olamamıştık. 
Sumela Ziyaretini bitirdik, aşağıda tesislerde biz çay çocuklar soğuk bişeyler içtiler ve geri döndük. Adnan Kahveci, basında çıkan dedikoduların anlamsızlığının ailede bıraktığı soğukluğu giderme amacındaydı. Yalnız bir insan, Ünlü, tanınmış ve ama “yalnız bir insan”.Topluma malolmuş insanların, işlerini yapabilmeleri için ihmal ettikleri ailelerinin, onları tam olarak anlayabilmeleri mümkün değildir.
Sanki, o zaman Aslıhan’ın annesini babasına karşı korumaya aldığı gibi bir izlenim edindim. Cihan, henüz bir şeylerin etkisinde değil gibiydi.Ama o, Aslıhan’a göre babasını daha çok seviyor gözüküyordu. Sohbetlerin de babası ve oğlu Cihan’la konuşmaları ve diyalogları ile Aslıhan’la olan diyaloglardan bunu çıkarmıştım. Ama Adnan Kahveci’nin anlaşılamamışlığına üzülmüştüm. Füsun hanım, medyanın etkisinde fazlasıyla kalm.………….yazının devamı için tıklayınız

Yorum bırakın