Cevizin suyundaki iftar

Ramazan yaz mevsimine gelip dayanınca, iş yoğunluğu iftar için pek zaman bırakmıyor doğrusu. Telefonla gelen bir davete bayıldım doğrusu. “iftarı dışarıda yapalım”dı telefon. Hiç düşünmeden “tamam” dedim karşı tarafa. Bir Pazar günü öğlenden sonra Eminbey ve  Adem usta ile girdik yola..nereye gideceğiz diye de bir anlaşmamız yok. Hani “göçler yolda dizilir” gibi yapıyoruz.Adem usta bize biz de uymuşuz yol şartlarına.. Plansız ve de programsız. Hele  bir  yola çıkalım, nasılsa buluruz bir yer mantığındayız.
Zaten bu tür bir etkinlik yapacaksanız plansız olması daha bir güzel oluyor. Aracımız pkap. Arkasında kasası da olan ve ama normalde beş kişinin de kabinde yer alabileceği türden ama biz üç kişiyşiz. Mazotu zanike altındaki petrol istasyonundan aldık. İftara yaklaşık iki saat gibi zamanımız var. Belki bir saatlik de yolumuz var. Aslında planımız Asım ağabeyin de hem Eminbey ve hem de bana ayrı ayrı anlattığı o büyük şelalenin altı ama bundan birbirimizin haberi yok. Benim düşüncem öyle. Hele bir çatak’a varalım, sonra söylerim diyordum ki yolda konuşmaya başladık. Çatak dediğim yer, Trabzon’un Araklı ilçesine bağlı Dağbaşı, yeni adıyla Çankaya’nın bir köyü Ama Çatak, geçmişte Hanları ile yaylacıların belli başlı konaklama yerlerinden biri Karadere vadisinde.. 
Aslında iftar için genellikle yörede güveç makbuldür ama biz güveçi hiç düşünmedik bile. Çünkü biz izgaradan daha çok zevk alıyoruz. Belki damak tadımız da buna uygun. O zaman da mangal için etin de yayladan alınması uygun olanıdır. Üç kişinin iftarından ne olur. Bir kilo et bilemedin bir buçuk kilo köfte de yeter ama yok  biz öyle yapmadık. Yola çıkmadan üç çeşit balık aldık. Levrek,  somun ve çupra. Adam başı iki balık diye düşündük. Üç tane de fazlasını aldık. Hangi balığın izgarası güzel olur değil balıkçı tezgahın da gördüğümüz ve sevdiğimiz balıkların ızgarasını yemek adına böyle bir seçim yaptık.
Aracı süren arkadaşın güzel dediği yer Araklı’nın Turizm Merkezi Pazarcık’taki Tilkibeli mesire yeri.. Hava kapalı, olur ya yağış olur diye Turizm merkezi’ndeki kapalı alanlardan yararlanılabilir diye düşünüyormuş. Çatak’ı hemen yukarı geçince ilk sola kıvrılan yola girmesini söyleyince anlattı. Israrcı oldum, kendime de süpriz yapıyordum aslında. Ben de anlatılandan yola çıkarak hayal mayal hatırladığım kadarıyla ve tahminlerle oraya yönlendirmiştim şoförümüzü. Çünkü daha önce bende gitmemiştim ama gitmek istiyordum. Meğer aynı şeyi Eminbey’de arzuluyormuş. Bana anlatan her ikimizin de tanıdığıydı zaten. Bir hayli ilerlemiştik, vakit daralıyor ama biz hala iftar yerimize ulaşamamıştık. Fakat acele de etmiyorduk. Yol boyunca gördüğümüz böğürtlenlerden topluyor, kimi zaman da yıkılmış çam dallarından ateş yakmak için odun topluyor, Oturacağımız yerde belki su olmaz diye de tedbiri elden bırakmamak adına gördüğümüz gözelerden de su kaplarımızı dolduruyoruz..
 
Daha önceden Karameşe’den gördüğüm, Madur dağından gelen suyun Çatak ormanlarında oluşturduğu şelalenin yanına vardık ki şelalenin altında oturulup, masa kurabileceğimiz bir manzaranın olmadığı kanaatine vardık. Daha da ilerlemeden döndük ortadan. Meğer bize söylenen yer,karadere vadisine hakim bir seyranlı yer  şelaleyi geçtikten sonrasındaymış   ama onu da sonradan öğrendik. Dönüşte de bir miktar daha odun topladık hemen yol kenarlarından. Çok fazla odunumuz oldu diye Eminbey, ben odun ……………..yazının devamı için tıklayın

Yorum bırakın