Trabzon’da bir İssiyin ağa vardı


Bir tuhaf adamdı rahmetli. Bir gün “İssiyin Ağa geliyor” diyerek bize nasihat veren amcam önce, “sakın kimse gülmesin, sakın kalbini kırmayın, sakın kimse ceplerine dokunmasın, kimseden bir gık duymayacağım” diyerek, bizi merakta bırakmıştı. “Ağa”yı duymuştuk,  Ayvadere(Aho)’deki Ori Ağa, teyzemin kayınpederi idi, sık sık duyuyorduk namını ve “Ağa”nın ne demek olduğunu da onun sayesinde yakından tanıyorduk. Biz de zaten Demirayak Mehmet  Ağa’nın torunlarıydık. Fakat, İssiyin Ağa, bizim bildiğimiz “Ağa”lardan değildi! O bir Veli, abdal’dı. Yani, O “Gönüller Ağa”sı idi . Evde o sırada biz on çocuk vardık zaten, geniş aile olarak aynı çatı altında dedem ev reisi,  bizim aile ve diğer amcamın ailesi ile bir de bekar amcamla yaşıyorduk. O bize sıkı sıkıya nasihat veren de zaten bekar amcamdı. Asker’den yeni  gelmiş ki, sanki orada öğrendiklerini bizim üzerimizde uygulayarak, unutmamaya çalışırcasına bizi disiplinize ediyor. Sıkıysa uymayın uyarılarına, alim Allah anında haşlardı adamı.
Çağıl’ın oradan gözüktü İssiyin Ağa dedikleri,  bir sağa bir sola derken ağır adımlarla ve  yaylanarak geliyor, o an “ne kadar da nazlı ağa” diye düşünmüştüm. Yaklaştıkça amcam onu karşılamaya hazırlanıyor, eve zaten haberi ulaştırmışız, İssiyin Ağa gelince evde bir şenlik oluyor. Karadeniz de Hüseyin adı, “İssiin”, “İssiyin” gibi telaffuz ediliyor, “Hüseyin” demek, daha şehirlice kaçıyor ki pek kullanılmıyor. Mustafa’ya “Mustava” , Hasan’a “Hassan”dendiği gibi..Ben de İssiyin Ağa’ya, hiç “Hüseyin ağa” dendiğini duymadım mesela. Ya İssin Ağa, veya İssiyin Ağa denirdi. Öte yandan kimileri de “Deli issiyin” diyordu ama biz hiçbir zaman “Deli issiyin” diyenlerden olmadık. Başta dedem Hacı Muhammet (Hacı gaadir) olmak üzere, babamlar, amcamlar ve genelde Hacıhamzaoğulları kabilesinde de hep İssiyin ağa dendiğini bilirim.
Ayaklarında gara lastik, elde dokunmuş yün çorapları, yamalanmış ceket ve pantolon, işluk, kazağa benzer bir giysi, bir ince kravat boynunda,ceketinin üzerinde ayrıca bir palto, başında bir bere benzeri bir giysi,parmaklarında Hacı yüzükleri ve çok uzaklardan görülebilen şişkin cepleri ile ünlü İssiyin Ağa. 1913 yılında Arsin’in Oğuz Zazana(Güneyce)’da doğduğu belirtiliyor, nüfus kaydı diye bir olay olmadığından bu doğum tarihleri, Karadeniz de özellikle yaşlı kuşak için hep aşağı yukarı denilerek bilinir. 1977’de vefat ettiğinde 64 yaşında olduğu yazıyor mezar taşında, İssiyin Ağa 35 yıl önce  vefat ettiğinde ben 13 yaşındayım işte. Zazana’dan, Aho, Zanike, Hara, Foşa, Humurgan, Yomra, gitmediği mekan yoktu!

 

 

 Dedem karşıladı İssiyin Ağa’yı önce, babam ve diğer amcam gurbetteler o sıralar. Ter içinde kalmış, kapının önünde biraz soluklandıktan sonra Dedem,Nenem’e, Nenem’de  gelinlere (Annem ve yengem) su hazırlamalarını söyledi, İssiyin Ağa her evde rahat edemezdi, dedem onun huyunu bildiği için ve o da dedemin bir dediğini iki etmediğinden, önce bir duş almasını sağladı. Ardından da yemek faslına geçildi. Nenem ocak başındayken, bizim yan odanın çok amaçlı dolabını(Hem yan odasından ve hem de kapağı olan, bir nevi  ev ile oda arasında yemek, su, ekmek vs  alıp verme dolabı) açıyor İssiyin Ağa, oradan evin içine bakıp, ocakta ne yemeği hazırlandığını görebiliyor. Nenem, Mısır unu ile hamsileri sıkıp, tavada hamsikuşu yapıyormuş, issiyin Ağa bunu görüp, dönüp odada dedeme, “abla bana kuş yapıyor” diyor ve gülümsüyor. Zaten gülücükler yüzünden hiç eksik olmazdı, belki ona çok takılan ve bunaltan (boğaltan) insanlara kızdığı zamanlar hariç tabi. Mana dünyasından bihaber olan insanlar, genelde bu tür insanlara “delidir, ne yapsa(yaparsan) yeridir” mantığı ile bakarlardı!
Yemekten sonra İssiyin Ağa, evin dışındaki tuvalete gidiyor, ardından  Mahmut amcama bağırıyor, “mamut gel mamut gel gel” diye, sonra amcam önce  gidip İssiyin Ağa’nın  bel bağını  çözüyor, İssiyin Ağa tuvalette hacetini yaptıktan sonra  da, “bir ibrik su” istiyor, ardından   tekrar “mamut, mamut gel gel” diye bağırıyor ve amcam koşturup, bu kez de pantolonunu düzeltip, İssiyin Ağa’nın  bel bağını bağlıyor. İssiyin Ağa, “Alla razı olsun” diyor sık sık amcama..Biz tüm bunları uzaktan seyrederken, zaman zaman güldüğümüz fark edilmesin diye de uzaklaşıyoruz tabi.İssiyinağa’nın sadece o şişkin cepleri değil, jest ve mimikleri de bizleri güldürüyor ve bu hareketler zaten bizi  mutlu etmeye yetiyor sebeplerdi çünkü öyle bir insanı, başka yerlerde görmek mümkün değildi, hele ablam, onun söz ve hareketlerini o gittikten sonra da bizlere resmeder ve sürekli gülmemizi sağlardı. Hani pozitif enerji denir ya, işte tam da İssiyin Ağa, gittiği her ortama o enerjiyi yayan, saçan  bir “Gönüller Ağa”sı idi.
Tabi Mahmut  amcam ona hizmette kusur etmemeye dikkat ediyordu ama babasının korkusundan mı, yoksa ona duyduğu muhabbetten mi orasını o zamanlar tam bilemiyorum ama İssiyin Ağa’nın o şişkin ceplerini hiç kimseye elletmediği  hatırlıyorum. Onun evi cepleri idi, nesi var, nesi yoksa her şeyi ceplerindeydi ve zaten onu, hatırda bırakan da o kocaman cepleriydi. Annemin fasulye toplarken doldurduğu peştemalı gibi İssiyin ağa’nın her bir cebi vardı. Özel dikim cepler, hem pantalonun iki tarafında ve hem de ceket ve paltosunun her iki yanların da ve dolu dev ceplere sahipti. O ceplerinde genellikle ev kadınlarının ki, o ev kadınlarına “ganayaklı” derdi, o zamanlar yorgan ipliği,  yorgan iğnesi, çengelli iğne, bel lastiği,çit çit, mendil gibi ihtiyaçları olabilecek eşyalar da bulundururdu. Çarşıda pazarda gezdiği tüm evlerde gördüğü bir eksik varsa kadınların istediği veya kendi gözlemlediği, onları temin eder, o eve bir sonraki gidişin de de mutlaka o kadınlara lastikse lastiği, iğne ise iğnesini veya çengelli iğneyi verirdi. O cepleri ile ilgili Ağabeyim,  “Benim de bir çok anım var ama Ceplerini sadece anneme emanet ederdi, annem onun sırdaşı sayılır, o kadarını söyleyeyim ” diyor. 

 

 

 İssiyin Ağa’nın dikkat ettiğim bir yanı, ona özellikle ganayaklı dediği kadınların ondan istediği bir şey olursa bir sonraki gelişi ne zamansa o haneye tekrar geldiğinde o isteneni getirmesiydi. Bunu Anneme getirdiği bir yorgan iğnesi ile neneme verdiği bir bel lastiğinden hatırlıyorum. Fakat, o iğneleri getirdiğinde varsa dikilecek sökükleri, onları da anneme veya neneme güvenerek verir, başında bekler ve söküğünün dikilmesinden sonra da sevincini gösterir, dua ederdi kendi kavlince. Onun söylediklerini normal insanlar ilk tanıdıklarında pek anlayamazlardı, İssiyin ağa’nın söylediklerini anlayabilmek için onu biraz daha yakından tanımak gerekiyordu. İşte zaman zaman bizim anlamadığımız sözlerini amcam çok iyi anlardı ve İssiyin ağa’nın bize söylediklerini amcam tekrarlar ve biz de ona uyardık. Namaz kılacağı zaman bize , “kaçılın” dese, ne yapacağını biz bilemezdik, ama amcam, “çekilin önünden namaz kılacak” derdi. Fakat, bizim ailede cemaatle namaz kültürü vardır, sadece İssiyin Ağa hariç. O kendi namazını kendi Üslubuna göre kılardı, zaten kendine has bir kur’an dili vardı..
İssiyin Ağa’nın elleri de tam işlevsel değildi, tam sakat değildi ama tam mucurum da değildi. Hem bu durum konuşmalarına da yansıyordu zaten. Fakat İssiyin Ağa’nın görülmeyeni görebilen bir gücü vardı. Nerede bir felaket varsa, veya hangi hanede bir hasta varsa orada bulunurdu, onlardan önceden haberdar olurdu! Mesela yaşayanların anlatılarına bakıldığında Sürmene’den kalkan ve Samsun’a gitmekte olan yolcu ve yük dolu bir vapur’un Giresun açıklarında fırtınaya yakalandığı, o vapurun içindekilerin ha battı batacak diye korkuya kapılıp feveran ettikleri bir sırada İssiyin Ağa’nın Vapur’un  yelken direklerinde görüldüğü ve, “batmayacak, korkmayın, sakin olun” diye bağırdığı ve millete moral verip sakinleştirdiği, ardından fırtınanın dindiği ve İssiyin Ağa’nın vapur’da görülemediği ortadan da kaybolduğu söylenir. Yine mesela İssiyin Ağa’nın Kaşıkçı’dayken,o dönemler şimdiki gibi çok araç olmadığı halde  bir vasıta ile Trabzon’a gidenlerin onu Çömlekçi’de gördükleri anlatılır. Veya Hac’ca gidenlerin karayolu ile bir ayı aşkın süren Hac yolculuklarından döndüklerin de İssiyin Ağa’yı Kabe’de gördüklerini de anlattıklarına kimseler inanamaz. “Hacı”lar yalan söyler mi?“Hiç olur mu öyle şey” diye hayretler  içinde kalır tüm bunları dinleyenler. Üstelik İssiyin Ağa’nın o yarım haliyle anlatılanları yapması normalde zaten mümkün değildir! Ama biz, anlatılanları aktarırken bile inanmakta güçlük çekiyoruz fakat, bunlar olmayacak şeyler de değil. Mana aleminde böylesi yetilere sahip insanlar günümüzde de vardır da biz onlara kim bilir o “Deli”dir bakış açısı ile bakıyoruzdur ne dersiniz?
Fotoğrafını Yeniköy’den Hüseyin Öztürk çekmiş, İssiyin Ağa’yı ,Sağır Fatme lakaplı Fatma teyze ile. Fatma teyzenin İssiyin Ağa’nın teyzesi olduğunu söyleyenlerde vardı,  Fotoğrafı görünce mezarını sordum, Yeniköy’de merkez caminin yanındaymış. Oraya gittim, Ali Beşiroğlu ve Cami imamı ömer çalışkan’la birlikte, hem mezarı ziyaret edip bir Fatiha okuma fırsatı buldum hem de mezarın fotoğrafını çektim. Allah gani gani rahmet eylesin. Ardından da İssiyin Ağa ile lgili söylenenleri dinledim.
Remziye A(74); Bana “pambuk” derdi  İssiyin ağa,  Annem, onun “ermiş” bir insan olduğuna inanırdı.  Babamın teyzesi Fatma hala, İssiyin ağa Oğuz Zazana’dan Fatma hala onunda teyzesi. Ağrısı olanlara yelbağı derdik, onu yapardı. yorgan ipliğinden, hem bağlar hem okur, ve ağrısı olana verir, böylece şifa olurdu millete. Hasta olan insanları o kendisi anlar, gider okur, üfler, hasta olan insanları rahatlatırdı. Veli mi, derviş mi, Hızır mı ne dersan de, öyle bir insandı işte, öyle anlatmakla anlaşılacak gibi değildi. Bize çengelli iğne verirdi, yorgan yüzlemekte iplik verirdi, Allahım rahmet eylesin ruhuna, babamın akrabalarındandı. Babamın teyzesinin oğlu idi.  Pervane’den bir kadın geldi, uzun boyluydu, o Oğuz Zazana (Güneyce)’dan, Hacı ibşiroğullarındanmış, İssiyin ağa,onun amcasıymış”
Hacı Hoca Dursun Ali (76) ;Yeniköy’den Hacinnoğlu İbrahim’in torunlarındandı. H..………………yazının devamı için tıklayın

Yorum bırakın