Çocuklar,yarış atı mı?

 

M. Kemal AYÇİÇEK -16 Haziran 2008 

 

(www.karadenizolay.com)

 

(Milli Takımımızın 3-2’lik  Çek Cumhuriyeti galibiyetinden sonra bu yazı yazılmamalıydı belki ama hayır, Milli Takımımıza teşekkür ediyorum, kutluyorum ve meydan turunu tamamladıktan sonra  ben yazıma dönuyorum.)

 

Dün, yani son ÖSS için sınava giden gençlerin ve ailelerinin telaşlı günüydü. Sınav nedeniyle sokaklarda trafik, diğer Pazar günlerine oranla kalabalıktı. Çocuğunu alan düşmüştü bir umut yoluna, nerden bakarsanız bakın stresten başka bir şey değildi. Hem sınava girenler için hem de onları sınava yetiştirme telaşını yaşayan anne ve babalar için, iyi de değer mi idi acaba?

 

Hemen belirtmeliyim, çocuğunu dersanelere göndermiş anne ve babalar bu yazıyı okumasın, çünkü taşı onlara atacağım. Çocuklarının geleceklerine katkı yaptığını sanan veya zanneden anne ve babalar, ne yazık ki çocuklarını ilköğretimden başlayarak ÖSS sınavına varıncaya kadarki dönemlerde dershanelere göndererek, onları adeta birer “yarış atı” psikozuna sokarak, hatalı davranmışlardır.

 

Çocukların gelişim süreçlerini, onların çocukluk haklarını hiçe sayarak, “karşı komşunun çocuğu gidiyor”dan, “ramisefendinin kızı tıp okuyor” a, “Manisalı salih’in yeğeninin dersten başını kaldırmıyor” undan, “Hakkarili gençler, seferber olmuş”una kadar nerde akla ziyan bir örnek varsa, bunları bulup buluşturup, çocuğunun başına kakan hiçbir anne ve babanın, kendi öz evladına “saygı” duyduğuna inanmıyorum.

 

Aile ve çevre veya günümüz tabiri ile söyleyelim asıl “mahalle baskısı” altında bırakılan çocuklar, ne çocukluklarını yaşayabildiler, ne de anne ve babanın kaprislerini yenmelerine yarayacak istedikleri ve diledikleri fakülte veya yüksekokulu çocuklarına kazandıramadılar!

 

Anne ve babalar, çocuklarını dershanelere göndererek aslında kendi egolarını tatmin etmek için çocuklarını birer kobay olarak kullandı. Dershaneleri, suçlamıyorum. O sektör, zaten bu sistemin bir ürünü. Ortada kapital olayı var ve onlar, kendi bildikleri işi yaptı ama ya biz veliler..

 

“kendin için istemediğini başkası için de isteme” düsturundan yola çıkarak ben hafta sonlarındaki okul kursları da dahil olmak üzere çocuklarını dersaneye göndermemiş bir veli olarak yazıyorum bu yazıyı. Mahalle baskısı altında kalmadığım için olacak, kendime reva görmediğim bir olayı, çocuklarıma yaşatarak rahat olamazdım. Ama, onlara özgüvenlerini kazanmaları konusunda elbette destek verdim. Hiç biri ile hiçbir sınav için herhangi bir okul kapısına da dayanmadım.

 

Hangi anne ve baba, çocuğunu kendi istedikleri şekilde dershanelere verip istedikleri okulu kazandır tıp da o çocuğunun mutlu olduğunu, girdiği işte de işiyle ya da mesleği ile barışık olabildiği gördü? Bakın çevrenizde var mı bu sözünü ettiğim türden örnekler, bakmadıysanız bir bakıverin bakalım, nedir sonuç sahi?

 

Çocuğun farklı bir “insan” olmasına tahammül edemeyen aileler, kendi öz evlatlarını istedikleri ve diledikleri gibi yetiştirebildilerse eğer, o çocuk ne kadar kendince “insan”dır?

Anne ve baba dırdırından kurtulmak için sadece, onların hatırına sırf kendini olamayan insanlar ülkesi haline geldik sırf bu sınav maratonları yüzünden yalan mı?

 

Teşbihte kusur aranmaz ya, o misal  tavuk üretimi yapan fabrikada müdür olan arkadaşımı ziyarete gitmiştim Antalya’da. Haliyle yaptığı iş gereği bana fabrikayı gezdirirken, tavukların yumurta etme süreçlerini anlatıyor. Geceleri de ışıkları yaktıklarını, yoksa tavukların tembelleşip, yumurtayı kestiklerini söylüyordu. Bu arada, tavuklar bir yandan yemlenirken altlarında oluşan dışkılarının içine düşmüş ve boğulmakta olan tavukları gösterip, “yazık değil mi bu hayvanlara, kurtarsanıza onları, boğuluyorlar” dediğim de güldü. “onlar, çaptan düşmüş tavuklar, yani istediğimiz yumurtayı veremeyecek hale gelmişler. Kurtarmaya değmez, yoksa bu işin altından kalkamayız” cevabını verince bir tuhaf olmuştum. Biz, o tavukların yumurtalarından protein aldığımız zannederek, yumurta tüketiyoruz. kusura bakılmasın ama şimdi bu sınavlara mahkum ettiğimiz çocuklarımızın o tavuklardan ne farkı var?

 

Elbette veliler, “ne yapalım, devir öyle, herkes gönderince biz de mecbur kalıyoruz” gerekçesini ileri sürebilir ama bu toplumun bilinçli  bireyleri, bu sömürü düzenine neden itiraz etmiyor bu ülkede? Neden, çocuklarımıza bu durumu reva görür olduk?

 

Bu son ÖSS idi. İnşallah, bir başka isimle bir dahası da olmaz ve çocuklarımız, “insan”ca bir eğitim ve öğretimle, bir yandan yaşamdan zevk alan bir yandan da bu ülkenin geleceğini yaşatacak olan mutlu bireyler olarak toplumun sağlıklı geleceği olurlar. İnşallah, anne ve babaların baskısı altında değil de özgür bireyler olarak, nasıl bir “insan” olmalarına kendilerinin karar verebileceği bir ortamda, Dünya insanlığının esenliğine katkı sunacak fertler olarak kendilerini yetiştirirler.Kalın sağlıcakla.

 

Not: Bu yazım aynı zamanda www.karadenizolay.com  ve www.kuzeyhaber.com da yayınlanmaktadır

 

Yorum bırakın