“Günü geçti, hala doğurmadı” diyor ara sıra, derin derin iç çekiyor Mavuş. Ahırda bir sığırı var ve doğum günü geldiği halde hala doğurmamış olmasının sıkıntısı bu. Evinden bir tarafa çıkamıyor, geleni gideniyle bir yere o da gitmek istiyor ama gidemiyor. Henüz doğum yapmamış sığırının gününü doldurmuş olmasına rağmen hala doğurmamış olması, ona ayak bağı oluyor. Bir de torununun düğünü var tabi,”iç çekmek” için bahanesi oldukça fazla aslında.
Sabah kahvaltısından sonra ahırdan bir böğürtü, ardından sık sık ama normalden farklı çıkan bir sığır sesi. Mavuş, fırlıyor kahvaltı sofrasından sessizce, ağrılarından kambur bir halde aksayarak koşar adımlarla yöneliyor ahıra. Ardından gidiyorum. Ahıra girince buzağıyı görüyoruz, annesinin böğürtülerine aldırmadan buzağıyı annesinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Islak teni, parıl parıldıyor dananın. Henüz doğmuş, gözleri açık ama henüz ayağa kalkabilecek güçte (belki de tecrübe) değil. Kalkmak için yelteniyor, bir… iki … derken başaramıyor. Aklıma fotoğraf makinem geliyor, bir solukta koşturup makinayı alıyorum ve birkaç kare fotoğraf çekiyorum buzağıya.. Belki o an bana kızıyordur ama ben onun o güzelliğine sığınarak, sırf sizlerle de paylaşabilmek adına yapıyorum bunu..Güzel mi güzel bir Kınalı(!)
Karadeniz’de hemen hemen herkesin bir lakabı vardır, bilinilirliği ismin önündedir. Öylesine yaygındır ki bu durum mesela Mavuş’un ilk oğlu ortaokuldadır ama yatılı okulda. Hafta sonu gelir, daha ilk hafta olduğundan izin almak ister köyüne gitmek için. Müdür yardımcısının yanına gider izin almak için. Müdür yardımcısı, babasının adını sorar, normalde nüfusta “Ali” yazıyordur, ama çocuk, herkesin bildiği “Dursun Ali”yi söyler. Müdür yardımcısı bakar, cevabın bir kısmı var ama tam emin olamaz. Annesinin adını sorar, bu kez de çocuk “Mavuş” der. Müdür yardımcısı, bakar kütüğe ama öyle bir isme rastlayamaz. Müdür yardımcısının önündeki kütükte “Remziye”dir o “Mavuş”.. Birkaç sorudan sonra Müdür yardımcısı çocuğa, “Sen daha annenin adını bilmiyorsun, köye gidince annenden adını da öğren” der ve izni verir. Çocuk köye gider, annesinden nufüs cüzdanını ister, ama annesinin nüfus cüzdanından haberi yoktur. Çocuk annesine, babasından nüfus cüzdanı istemesini söyler. Mavuş, kocasından nüfus cüzdanı ister, koca Mavuş’a, çocuklarını gösterir, “bunlar senin nüfus cüzdanların der” başından savmak için ama çocuklar diretince de anne “Mavuş” olmaktan çıkar, isminin yazdığı nüfus cüzdanına kavuşur. Araziler bölünmesin diye geçmişte kadınlara nufüs cüzdanları bile çıkarılmazdı, çocuklar da erkek çocuklar okutulduğu için nüfus cüzdanlarına sahip olur, kız çocuklar okutulmadığı için de çok gerekmedikçe nüfus cüzdanları olmazdı(!)
Mavuş’un Anne-çocuk, ana-yavru ilişkisini bilmeyen yoktur. Ömrü sığır bakmakla geçmiştir, geçmişte mandaları bile vardır. O nedenle belki yüzün üzerinde hayvanların doğumuna tanık olmuş, böylece tecrübeye bağlı bir geleneksel kültürü vardır ama daha yeni buzağı yavrulamış sığırından yavrusunu uzaklaştırmasına, o adını bilmeyen büyük oğlu da küçük oğulları da akıl erdiremez. “bırak anne, biraz yalasın” derlerse de fayda etmez, “yok oğlum yok, sığır danalı olur” der. Sığırın yavruya bağımlılığının fazla olmaması için yapar bunu kendince, çünkü genelde buzağılar erkekse “danacılar” denilen alıcılarca köylerden toplanır buzağılar ve besicilere taşınır. Sığır, daha on-onbeş dakikalık yavrusunu yalayamaz. Mavuş yavru buzağıyı kuru otlarla silerek kurutur. Zaten sığırın da amacı, yavrusunu islaklıktan kurtarmak için onu yalayarak aslında kurutmaktır!.
Buzağının güzelliğine diyecek yoktur. Hem de dişi bir buzağıdır ki bu süt sığırı olabilir demektir ve “danacı” lara verilmeyeceği anlamına gelir. Genelde Doğu Karadeniz de erkek buzağılar, kesime veya “danacı” lara verilir çünkü. Fotoğrafladığım bu buzağı, bir veterinere gerek duymadan dünyaya gözlerini açmıştır. Zaten yarım saat üzerine de kendi ayakları üzerine kalkmayı başarmış ve annesinin ilk sütünü de Mavuş’ün elinden içmiştir. Oysa yavrular, annelerinin altına salınır diye biliriz, bunu kuzulardan da gözlemişizdir ama Mavuş ona da kendince bir gerekçe uydurmuş, “ben buzağıları annelerinin altına sokmam, onları ben sağar buzağılara ben veririm sütü, annesi ile ayrı düştüklerinde psikolojisi kötü etkilenmesin diye” diyor.
Tabi bunlar görüntü olarak belki bizim garibimize gidebiliyor, biz olaya daha duygusal yaklaşabiliyoruz ama Mavuş, böylesi Anne-yavru ilişkilerinde oldukça tecrübeye sahip bilgelikte, duygusallıktan uzak prensipleri uygulayabiliyor. Böylesi bir uygulama ne kadar bilimseldir, doğru mudur, yanlış mıdır diye araştırıyorum. Ve Mavuş’un yeni doğmuş buzağıya davranışının bilimsel yaklaşımlara da ters düşmediğini onun gıyabında öğreniyorum. Sonra buzağıya isim konuyor, önce “kına” densin diyor Torununun kınagecesine rastladığı için Mavuş’un kocası, bir oğlu buna karşı çıkıyor, “kına” ismi sığıra gitmez, “kınalı” olsun diyor ve buzağının adı Kınalı oluveriyor. Kınalı, ailenin büyük kızına hediye edilmek üzere, anne sütünü bir müddet almak üzere annesiyle bakılıyor.
Amasya Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği’nin internet sitesinde “Doğum yapan sığırlar, buzağıları neden yalar?” diye arattığımda çıkan sayfayı sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Doğumdan Sonra Ananın Bakım ve Beslenmesi
◦Doğum yapmış ineklerin vücutları üzerine yapılacak kuru masajlar çok faydalıdır, böylece hayvanın teri giderilmiş, hayvan sakinleşmiş olur. Bundan sonra anayı bir örtü ile örtmekte faydalıdır. İçecekleri suyun ılık olmasına dikkat edilir. İneklere içerisine arpa, buğday, yulaf unları katılmış ılık tuzlu su vermek faydalıdır. Yeni doğuran dişileri hava ceryanlarından korumak gerekir, ahırlarda karşılıklı kapı ve pencerelerin açık bırakılmamasına özellikle dikkat edilir. Doğum yapan hayvanları özellikle ilk 8-10 gün soğuktan korumalı, sindirilmesi kolay yemler vermelidir. Doğum sırasında kanama meydana gelmişse kanamayı durdurmak için gerekli uygun müdahele yapılmalıdır. Dişinin yorgun ve düşkün olduğu hallerde genel tedavi yanında özellikle iyi beslenmesine dikkat edilmelidir.
◦İneğin doğumu takiben hemen sağılması sonun düşmesine engel olabileceği gibi, aynı zamanda doğum felcine (Süt humması) neden olabilir. Eğer hayvan yattığı yerden kalkamıyorsa veteriner hekime baş vurmalıdır. Bu nedenle 3-4 gün ineğin sütü tamamen bitecek şekilde sağılmamalıdır.
◦Doğuran dişi, yavru zarlarını atar atmaz hemen alıp yanından uzaklaştırmalı, bir çukura gömmeli veya yakılmalıdır. Aksi taktirde bütün dişiler yavru zarlarını yemek isterler. Bunun yenilmesi ot yiyen hayvanlar için sindirim bozukluğu meydana getirebilir.
◦Buzağılayan ineğe, verdiği verime uygun bir besleme (rasyon) uygulanmalıdır. Sindirilmesi kolay, besleyici, kuvveti fazla yemler yedirilmelidir. Tane yemlerin kırılıp çorba halinde verilmesi uygundur. Hayvanların vitamin ihtiyacı (A ve D) iyi kuru ot, yeşil ot, havuç veya silaj gibi yemlerle karşılanır. İneğin süt verimindeki artışı karşılaması için, rasyon enerji ve protein ihtiyacını karşılayacak şekilde hazırlanmalıdır.
◦Gebe düve ve ineklerin kuru dönemde vücut ağırlığının en az %1’i kadar kaba yem yemesi ve yediği kesif yem miktarının da vücut ağırlığının %1’ini geçmemesi gerekir.
◦Hayvanın canlı ağırlığı, süt verimi, sütün yağ oranı ve hayvanın sağlık durumu hayvanı ne düzeyde beslememiz konusunda bize fikir verecek en önemli unsurlardır.
◦Süt inekleri sağım dönemine göre beslenmelidir. İneklerden bir sağım döneminde (laktasyonda) alınan sütün normal şartlarda yaklaşık %45’i ilk 100 günde, %30-35’i ikinci 100 günde, %20-25’i üçüncü 100 günde alınır.
◦Bütün bunları dikkate alarak; ineklerimize devamlı aynı miktar yem vermek yerine yapacağımız aylık süt verim kontrollerinin de ışığında verimlerine ve verim dönemlerine göre yemleme yapmalıyız.
Doğumdan Sonra Yavrunun Bakım ve Beslenmesi
◦Yeni doğan buzağılar doğar doğmaz gözlerini açarlar. Bütün evcil hayvanların yavruları anne karnından çıktıklarında ölü gibidirler. Anne karnından çıkar çıkmaz hemen solunuma dikkat etmelidir, çünkü yavruyu anaya bağlayan kan damarları (göbek kordonu) kopar kopmaz solunum zorunlu hale gelir. Yeni doğan buzağı soluk alamıyorsa, kaburgalarının üzerine avuç içi ile birkaç defa kuvvetlice vurulur. Gene soluk alamıyorsa yan yatırılır, kaburgaları üzerine………………..yazının devamı için tıklayın